Benim gibi yurtdışında yaşayan bir arkadaşımdan mail geldi bugün. Yaklaşık 1 sene önce doğum yaptı. Güzel mi güzel, sağlıklı mı sağlıklı bir oğlu var. Çok yakın arkadaşım olduğu için biliyorum, ilk denemelerinde, ilk ay çat diye tuttu bebek. Malum, böyle insanlar da mevcut. Neyse gel gelelim mailine. Efenim, mevzu bahis bu arkadaşımın şartlardan dolayı bir bakıcısı yok. Annesi de yanında değil, Türkiye'de. Mailin konusu şu. Çok daralmış, çok sıkılmış çocuğun peşinde koşmaktan. Bunalıma girecekmiş nerdeyse. Hayatında hiç bu kadar zorlanmamış. Fenalıklar basmış hep çocuğa göre yaşamaktan, hep parklara gitmekten, hep çocuklu ailelerle görüşmekten. Bebeği kreşe başlasın diye gün sayıyormuş. İçini dökmek istemiş bana...BANA BANA BANA! Nerdeyse 2,5 senedir çocuk sahibi olamayan bana. Yani bu kör bir adama gidip "ay gözüme kirpik kaçtı, göremiyorum, acıyor" diye sikayet etmeye benziyor. E pes.
Tamam anladık çok yakın arkadaşız, dostlar birbirlerine iyi günde kötü günde destek olurlar da, biraz şuursuzca değil mi bana attığın bu mail? Sen ki sevgili arkadaşım, üç aşağı beş yukarı nelerden geçtiğimi biliyorsun. Sen ki ilk denemede çat diye bebeğini tutturmuşsun, gerçekten cırlamak istiyorum şimdi sana. Senin ne haddine bunlardan şikayet etmek, hem de bana?
Serzenişim sadece ona değil aslında, onun gibi olan öyle çok kadın var ki etrafımda. Yahu eve kedi köpek alsak aylarca uykusuz kalıyoruz, pert oluyor insan peşinde koşmaktan, yok çişi yok kakası yok maması diye. Bebek ayol bu, insan yavrusu. İnsan yetiştiriyorsun. Ne bekliyordunuz hakkaten, ne olacaktı bebek olunca? Deli oluyorum duyunca. Çocuk bu. Bundan sonra tabii ki hayatın eskisi gibi olmayacak. Tabii ki herşey çocuğa göre karar verilecek. Ne bekliyordun doğururken? Evcilik oynar gibi istediğin zaman kucağına olacak, sonra rafa mı kaldıracaktın? Hadi şuursuzsun bilemedin, peki neden gelip bana anlatıyorsun bunu? Hiç mi absürt gelmiyor sana bunları bana yazmak? Benim sana ne kadar gıpta ettiğimi tahmin edemiyor musun? Hiç kusura bakma, duble şuursuzsun.
Kendisine bunları bu şekilde yazamadım tabi. Size patladı.
Cevap mailimde, giriş cümlesi olarak ona ne kadar şanslı olduğunu hatırlattım sadece. Sonra da tavsiyelerimi yazdım.
Unutuyoruz işte. Neye sahip olduğumuza değil, neye sahip olmadığımıza takılıyoruz hep. Bu benim için de geçerli tabii ki. Şükretmeyi hepimiz unutuyoruz, ilk aklımıza gelen şey hep şikayet. Geçenlerde gittiğim bir danışman bana güzel bir çalışma verdi. 21 gün boyunca her gün aksatmadan bir kağıda, hayatına dair müteşekkir olduğun, kendini şanslı hissettiğin şeyleri yazıyorsun. Hergün başka birşey bulup yazmak gerekiyor. Her gün 7 kere alt alta yazıyorsun aynı cümleyi. Pozitif olumlama çalışması deniyor buna. Mesela "çok şükür, beni çok seven bir kocam var" diye 7 kere yazıyorsun ilk gün. Yarın yeni birşey buluyorsun. Örneğin "çok şükür, iyi bir işim var" yazıyorsun yedi kere. İlk bir hafta kolay geçiyor, pıtır pıtır bulunuyor yazılacak cümleler de sonra fena tıkanıyor insan. Ama sonra yeni şeyler bulmak için beynimi kurcaladığımda öyle güzel şeyler çıktı ki ortaya, ben bile şaşırdım. Meğer ne güzel şeyler varmış hayatımda, ne kadar şanslıyım ne çok konuda. Hala saklıyorum o 21 sayfalık kağıdı. Hayatımın tüm değerleriyle dolu, çok " değerli " bir kağıt. Canım sıkıldığında açıp açıp bakıyorum neler vardı diye. Çok iyi geliyor. Çok şükür.